Logo

İmparatorlar Şehri Kayseri Gezimiz

Çok sevgili takipçilerim,
Baştan uyarıyorum. Bu yazı, uzun bir yazı. Bu yazı görkemli ve şaşırtıcı sürprizlerle dolu bir şehir üzerine yazılmış bir yazı. Bu yazı hemen lezzetleri tariflere geçmeyeceğim bir yazı.
Öncelikle bir yemek ve mekân blogger’ı olarak çeşitli firmaların davetleriyle farklı restoranlara gidiyor, çeşitli ürünler deniyor, çalışmalara katılıyorum. Bu şekilde yaşadığım tecrübelerimi de sırf bu markaların reklamını yapmak için değil, meraklı olanı, öğrenmek isteyeni bilgilendirmek için yapıyorum. Bazen ürünler etkiliyor, kapsamlı bir alet, basit bir çırpma teli, ya da değişik lezzette bir baharat. Bazen hayal gücü, beceri öne çıkıyor. Bazen de insanların çabaları. Bu yazı hem bir şehri konu alıyor, hem de bu şehri tanıtmaya çalışan çabaları.  O çabaları gördükçe benim de bu şehir için ufak bir katkım olsun istedim. Umarım bu yazı sizin de yolunuzun bir gün bu şehre düşmesine sebep olur.

Tarih 20 Nisan 2016, İmparatorlar şehri Kayseri’deyiz. Kayseri’nin tarihini, kültürel, doğal güzelliklerini, eşsiz mutfağını ve görkemli Erciyes Dağı ile Sultan sazlığını yurtiçinde ve yurtdışında tanıtmayı hedefleyen Radisson Blu Hotel Kayseri’nin davetlisiyiz. Rötarlı bir uçuş sonrası indiğimiz havaalanında Şahika Turizm tarafından karşılanıp, şimdiye kadar gittiğim yerlerin içinde havaalanına en kısa mesafede olan şehir merkezi ve oradaki Radisson Blu Kayseri oteline geldik. Otelin Genel Müdürü Sayın Fercan Başkan bizleri kapıda karşıladı.

Bu noktada size kısaca otelden bahsetmek istiyorum. Zira Radisson Blu Hotel Kayserinin iç ve dış pazarda tanıtılması konusunda projelere destek veren, bunun için dünyanın dört bir yanındaki turizm fuarlarına katılan, her gittikleri yerde Kayserinin tanıtımı için büyük çaba harcayan Türk misafirperverliğini uluslararası standartlarda üst düzeyde sunan bir otel. Otelin şehrin orta noktasında tüm şehri kucaklayan konumu, panoramik şehir manzarası ve Erciyes’in ihtişamlı manzarası dikkat çekiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çevreye duyarlı konaklama tesislerine verilen “Yeşil Yıldız” belgesini de Kayseri'ye kazandırmış. Radisson Blu Kayserinin gerek kahvaltı gerek de öğle ve akşam yemekleri son derece titiz ve lezzetli bir şekilde hazırlanıyor. Executive chef Emre Öztop ve ekibi hem Kayseri hem de dünya mutfağı konusunda çok başarılı bir çalışma sergiliyorlar. Pastane'den sorumlu chef'in lezzet ve sunumki başarısı da tartışılmaz. İkinci gün hep birlikte mutfağa girdik ve bazı yerel lezzetleri onlarla beraber yapma fırsatı bulduk, ki bunu yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım.

Kayserinin insana huzur ve dinginlik veren bir havası var. Şehir düz, temiz ve sakin.
Otelin keyifli pastanesinde kahvelerimizi içtikten sonra Mimar Sinan'ın evinin bulunduğu Ağırnas kasabasına hareket ettik. Yol boyunca bölgedeki medeniyet ve yaşantı ile ilgili bilgileri sevgili rehberimiz Emine Ayhan'dan aldık.  Mimar Sinan'ın doğduğu ve gençlik yıllarını geçirdiği özgün taş yapılar ve yer altı şehirleri ile ünlü Ağırnas'ın  ünlü ustanın sanatının kaynağı olduğunu öğrendik. Bugün müze olarak kullanılan bu üç katlı ev, bitişiğindeki yapılar ve kayadan oyma yaşam alanları ile 2500 metrekare kapalı alana sahip. Evin zemin katı da girişlerinde kemerlerin göze çarptığı geniş galerilerle odalara ve yer altı şehrine açılıyor. O kadar etkilendim ki sizlere tarif edemem.

Mimar Sinan'ın eserlerinin fikir altyapısı burada oluşmuş kesin. Yine burada iç içe yaşayan Türk, Ermeni ve Rumların kardeşlik, birlik ve beraberliğinin simgesi cami ve kiliseler bize hoşgörünün örneğini gösterdi. Melikgazi ilçesine doğru yola çıktığımızda türkülere mal olmuş Gesi bağlarını görmek fikri beni çok heyecanlandırmıştı ancak Gesi kasabasına vardığımızda epey hayal kırıklığına uğradım. Kayseri için bağ, türlü çeşit meyve ağaçlarının yer aldığı geniş bahçeler demekmiş.  Hayalimde canlandırdığım  Gesi bağlarında ise biz bağ  değil ama kurak ve bakımsız bir alan içindeki tarihi Güvercinlikleri gördük. Eski dönemlerde bağ ve bahçelerde kullanılacak gübre için yabani güvercinler yetiştirilirmiş ve gübrenin düzenli toplanabilmesi içinde "güvercinlik" diye adlandırılan çok farklı bir mimari tarzda kule tipi taştan örülü yapılar yapılırmış. Gesi bağları güvercinliklerinde gübrelerin toplanması için kulelerin hemen birkaç metre uzağına yapılan yer altı odaları ise dünyada sadece yurdumuza özgüymüş. Doğaya zarar vermeden doğadan nasıl yararlanıldığını gösteren bu güvercinliklerin o kadar perişan durumları vardı ki, çok üzüldüm.
Buradaki kiliselerin, tarihi evlerin ve güvercinliklerin turizme kazandırılarak tüm dünyada tanıtılması gerektiğini düşünüyorum.

Öğle yemeği için Kayseri’ye ait yemekleri ile tanınmış Kaşık_la Restoran'ın davetlisi olarak Gesi'den ayrıldık. Restorana geldiğimizde bizler için hazırlanmış sofrada ilk servis dillere destan, bir kaşığa 40 adet sığan Kayseri mantısı idi. Kayseri misafirperverliğinin örneğini yaşadığımız bu restoranda başka neler mi tattık?  Sucukiçi, kağıtta pastırma, su böreği, tandır böreği, sarma, yağ mantısı, içli köfte, gilaburu şerbeti, kayseri yağlaması ve yemeği taçlandıran, doruğa çıkartan, kaymak ve dondurma eşliğinde sunulan Kaşık_la ya mahsus Antepfıstıklı Necmiye Hanım tatlısı. Bu yemeği çay ve kahve servisi ile sonlandırıp geziye devam dedik ve Hunat Hatun Külliyesi ve Gevher Nesibe Tıp Müzesini görmek üzere yola koyulduk. Şimdiki adı Selçuklu Uygarlığı Müzesi olan Anadolu ve dünyanın ilk tıp Fakültesi Gevher Nesibe Medresesi iki ana tema üzerine düzenlenmiş mutlaka görülmesi gereken bir müze. Müzeyle ilgili detayları ve ikinci gün maceralarını bir sonraki yazıya bırakıyorum. Umarım yazdıklarım Kayseri’ye dikkatinizi çekebilmiştir.

 

 

Tüm hakları saklıdır.