Logo

Kasede Saklı Emek

Kütahya’da "Hanedan Konağı" restoranındayım. Önümde Kütahya mutfağının lezzetli çorbalarından “sıkıcık çorbası” var. Son derece sade, beyaz bir kase içinde servis edilmiş. Bu yerel lezzetin tadına bakmadan önce kısa bir süre duraklıyorum ve önümdeki, masanın üzerindeki tabaklara bakıyorum. Kasenin süsü ya da sadeliği değil beni duraklatan. Serviste kullanılan bu tabakların, en sade hallerinin bile sofraya konulana kadar geçirdiği evreler, üzerine harcanan emek.

Ev hali, insanlık hali bir çay tabağı elimizden düşer, bir kaseyi bulaşık yıkarken, bir tabağı sofrayı toplarken, bir kupa bardağı rafa yerleştirirken kırılıverir. Bazen üzülürüz; çok sevdiğimiz bir şeydir, çok beğenerek almışızdır, çok para vermişizdir, çok eskidir, aile yadigârıdır. Bazen de “aman cana geleceğine mala gelsin” der, düşünmeden atıveririz. Beğensek de beğenmesek de, ucuz da olsa pahalı da, eski ya da yeni bütün o seramik eşyalar inanılmaz bir emeğin ürünü.

Bugün, Keramika Genel Müdürü Emin Yüce’nin davetlisi olarak geldiğimiz Kütahya’da, fabrikalarını gezerken sadece çamurun kullanıldığı bir sanat dalı olarak gördüm seramik eşyaların yapımını. Sıcak fırınlar arasında çamura şekil veren, kalıplara yerleştiren, sırlayan, düzelten, temizleyen, boyayan bir sürü insanın emeğini izleyince en basit, en sade, en gösterişsiz seramiğe bile daha bir farklı bakmaya başladım. Bu davetin amacı Keramika’nın 2016 yılı için hazırladığı renklerin aşkla buluştuğu serilerinin lansmanıydı. Ürünler şahane, çok sıcak, renkli, eğlenceliydi. Eminim bir çok sofrada keyifle yerlerini alacaklardır.

Ancak burada başka bir şeye daha vurgu yapmak istiyorum. Keramika Seramik’te genel müdüründen fabrika çalışanlarına kadar öyle özenli, öyle samimi, öyle ince düşünülmüş bir misafirperverlikle ağırlandık ki beni çok çok etkiledi. Fabrika gezisinden sonra bizler (davetli yemek bloggerları) mutfağa girdik. Kendi tariflerimizle bazı yemekler hazırladık. Sonra onları tüm çalışanlarla birlikte yedik.  Bize özel hazırlanmış videolar, hediyeler vs, bunlar hep belli ki insana özen gösteren bir yapıdan geliyor. Ama sadece bu misafir ağırlama da değil.

Bakın mesela, toplantı salonundaki fotoğraf sergisi çok dikkatimi çekmişti. Keramika E-ticaret ve Reklam Bölümü  Yöneticisi Tuğba Öztürk bunları Keramika ailesi çalışanlarının çektikleri, yine onlar tarafından satın alındığını ve  bu fotoğrafların gelirinin tamamının  Lösev'e takdim edilmiş olduğunu belirtti. Nasıl güzel ve ince bir düşünce! Bu yoğun tempo içinde bu duyarlılıkları da beni çok mutlu etti. Yaptıkları iş gibi insana da önem ve özen gösteren çalışanların elinden çıkan bu ürünler daha da kıymetli benim için.

Hanedan Konağı’ndaki Sıkıcık çorbasına dönecek olursak eğer; tabii ki tüm yerel lezzetler gibi harika bir tadı vardı. Bu çorbanın tarifini yazımın sonunda sizlerle paylaşacağım. Kütahya zengin bir çini şehri. Bizlere eşlik eden bir rehber ile zamanımız elverdiğince şehri de gezdik.

Tarihi konakları bizi çok eskilere taşıdı. Bu konaklardan birinde "Yaşayan İnsan Hazinesi" Mehmet Gürsoy ile mücevher renklerini sır altına saklama sanatı ile ilgili bilgileri kendi ağzından dinledik: "Dünyada bütün müze, saray ve camileri eski ustaların yaptıkları eserler süslüyor. Maalesef günümüzde bu canım eserler üretilemiyordu. İşte bunların unutulmaması için bu sanata başladım. 2009 yılında da UNESCO ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, çalışmalarımın değerlendirilmesi sonucu beni miras taşıyıcı olarak kabul etti" Böyle bir organizasyonda kendisini tanıma fırsatı bulduğum için çok şanslıyım.

Sıkıcık Çorbası:

Malzeme Listesi:

  • 1 su bardağı ince bulgur
  • 3 yemek kaşığı tarhana
  • 1 yemek kaşığı un
  • ½ fincan kuru nane
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 büyük kuru soğan
  • ½ paket et suyu
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 2 diş sarımsak
  • 1 kase yoğurt

Tarif:

Bir kaptaki ince bulgurun üzerine, bir çay bardağı sıcak su gezdirerek kabarması beklenir. Tarhana, un, karabiber ve nane karıştırılarak katı bir karışım elde edilir. Elimizde yuvarlayarak bilye büyüklüğünde küçük toplar yapıp, unlu bir tepsiye sıralanır.

Bir başka tencerede soğan, yağ ve salça kavrulur. Üzerine beş su bardağına yakın su doldurulur, kaynayan salçalı suya önceden yuvarladığımız toplar atılır. Birbirine yapışmaması için tane tane atmakta yarar vardır. Kısık ateşte bulgurlar iyice pişinceye kadar kaynatılır. Daha çok lezzet etmek için, et suyu ilave edilir.

Sunum: küçük bir kasede yoğurt ezip, içine dövülmüş sarımsak karıştırılarak sos hazırlanır. Bu sos, sıcak olarak tabaklara servis yapılan Sıkıcık’a arzuya göre dökülür.

 

 

Tüm hakları saklıdır.