Menu

Content

İmparatorlar Şehri Kayseri Gezimiz / Bölüm 2

Sevgili dostlar,

Kaldığımız yerden Kayseri turuna devam ediyoruz. Hunat Hatun Külliyesi ve Gevher NesibeTıp Müzesini görmek üzere yola koyulduğumuzu yazmıştım ilk yazımın sonunda. Şimdi size biraz buralardan bahsedeceğim. Müze Selçuklu'da kent, mimari, sanat, bilim, giyim gibi konular ve Kayseri'de Selçuklular, Anadolu'da Selçuklular gibi bölümlere ayrılmış.

Etnografik bir koleksiyonun yanı sıra Şifahane ile ilgili bölümde hastalıklar, tedavi yöntemleri, aletleri, ecza, su ve sağlık, müzik ile tedavi renk ile tedavi gibi başlıklar var. Müzeyi ilginç hale getiren  dijital bilgilendirme ekranları, animasyonlar, 3 boyutlu canlandırmalar  ve interaktif deneyimler yaşanılabilecek dijital uygulamalar sayesinde ziyaretçiler su üzerinde yürüyebilip, Selçuklu Sultanları gibi giyinebiliyorlar.

Birinci gün akşam yemeğinden önce son durağımız Talas Yaman Dede Konağı yeraltı sarnıcı, Surp Krikor Luavoriç Kilisesi ve çok kısa bir Kapalı Çarşı Turu oldu.

Talas doğal güzellikleri ile tarihi mekanları bütünleştiren bir kent. Burada ziyaret ettiğimiz ilginç özelliklere sahip Yaman Dede konağı aslına uygun olarak restore edilmiş. Bu konakta güvenlik kamerasını andıran kapı ve sokağa bakan cephelerde taş içinden açılan küçük delik sayesinde kapı önü ve sokağın ev sahipleri tarafından gözetlenebiliyor. Yine odaların belirli bölümlerinde aşağıdan yukarıya konulan boşluklarla havalandırma ve klima sistemlerinin var olması, ayrıca 2 dişli ile çalışan ve güçlü sesi olan bir sirenin mevcudiyeti  de çok ilginç.

Tüm odalarda banyo olması ve uzun süre su ihtiyacını temin için su kuyularının varlığı her türlü ayrıntıya özen gösterildiğini gösteriyor. Rum asıllı bir ailenin çocuğu olan ve sonrasında Müslüman olan Yaman Dede uzun süre avukatlık ve çeşitli okullarda öğretmenlik yapmış, uzun süre sakladığı sırrını 1942 yılında açığa vurmuş bir hak aşığı imiş.

Doğu Anadolu’da ibadete açık tek Ermeni Kilisesi özelliği taşıyan Surp Kriker Lusaroviç kilisesi Ermeni nüfusun azalmasından beri kiliseye el konmaması için yılda birkaç kez İstanbul’dan gelen papazların ayin yapmaları sayesinde yaşıyormuş.

Kapalı Çarşısı ise İstanbul’un Kapalı Çarşısından sonra Osmanlının en büyük kapalı çarşısı imiş. 1497 yılında yaptırılmış, 1870 de çıkan bir yangında büyük zarar görmüş sonra yeniden inşa edilmiş, Cumhuriyet döneminde de bütünü ile yenilenmiş.

Akşam yemeği için programımızda Eski Kayseri mahallesi Setenönü'nde 1800'lü yıllara dayanan tarihi bir doku içinde yer alan, aslına uygun olarak restore edilen 8 ayrı taş konaktan biri olan Avlu Restoran vardı. Burada bizler için özel olarak hazırlanmış çorbadan tatlıya menüyü tadıp Kayseri’ye özgü bir lezzetli et yemeği Güveç'in yapılışını şeften dinleyip, tadımını yaptık.

Otele vardığımızda epey geç olmuştu. 2. günün programının heyecanı içinde odalarımıza çekildik.
İkinci güne otel mutfağındaki workshop ile başladık. Menüde mantı, yağlama ve Nevzine vardı. Şefimiz Emre Öztop ve ekibi ile gerçekleşecek workshopta bu yemekleri deneyecektik. Heyecan dorukta mutfağa indik. Kayseri'nin zengin bir mutfak kültürü olduğu hepimizce malum. Kayseri adıyla adeta özdeşleşmiş mantının ise özel bir yeri var.

Hani bir kaşığa 40 adet sığacak şekilde yapılması ile meşhur mantı. Hamuru ve kıyması kadar mantının sırrı emek isteyen dolduruluşunda saklıymış. Tüm ince detayları öğrenmeye, elimizden geldiğince uygulamaya çalıştık. Nevzine sadece bir tatlı değil, geçmişten gelen bir kültürü olan ve az malzeme ile nefis tatlar ortaya çıkaran Kayseri kadınının eseri diye anılıyor Kayseri'de.

Yine yöresel tatlardan Yağlama'ya gelince Kayseri'de sıkça, özellikle yaz aylarında bağlarda yapılan ve yenen bir yemek çeşidi. Pişirilen lavaşlar ile kavrulan kıymalı harcın birlikteliğinden çıkan muhteşem bir uyum. Yanında sarmısaklı yoğurt ile yeniliyor. Son derece keyifli ve eğitici geçen bu çalışmada Kayseri mutfağının üç önemli yemeğini yaptık ve inceliklerini öğrendik. Bu güzel tarifleri sizlerle de paylaşacağım tabii ki.

Mutfak serüvenimizin ardından rehberimiz eşliğinde 3.917 m. yüksekliği, bulutları delen zirvesi, tepesinden eksik olmayan karı ve insana ilahî duygular veren azametiyle, Kayseri’nin sembolü eski bir yanardağ olan Erciyes'e geldik. Nisan ayı olmasına rağmen, dedikleri gibi yüksek kısımları karla kaplıydı Erciyes'in. Bozkırın ortasındaki bu dağ bakmaya doyamadığınız bir tablo gibi adeta. Kayseri Erciyes aynı zamanda memleketimizin önemli kayak merkezlerinden biri. Kış turizm merkezi Lifos'ta sezon kapandığı için küçük bir yürüyüş ardından öğle yemeği için Asarcık Taş Mekan Et Lokantası'na geldik.

Burada panoramik manzara eşliğinde barbekü üzerinde pişen meşhur Kayseri sucuğu, külbastı ve et tadımlayıp, lezzetine doyamadık. Yemekten sonraki rotamız ünü ülke sınırlarını aşan alanı ile her yıl binlerce doğasever, kuş gözlemcisi, bilim adamı ve araştırmacı ziyaretine uğrayan Sultan Sazlığı idi.  Burası tam bir Kuş Cenneti.  17.200 hektarlık alanda kuş türleri ve zengin besin varlığı ile yaban hayatı yönünden Avrupa ve Ortadoğu'nun en önemli sulak alanlarından biri olma özelliği taşıyor.

Sultan Sazlığı ve çevresinde tatlı su ve tuzlu su ekosistemlerinin yan yana bulunduğu bölgede, göç yollarının kesiştiği noktada ziyaretçi, kışlamacı yahut üreme amaçlı  yırtıcı ve ötleğen kuş türleri yaklaşık 300 üzerindeymiş. 32 yılı aşkın bir süredir kendini göstermeyen Toy Kuşu da artık Sultan Sazlığında görülüyormuş. Burada sazlar arasında yaptığımız 2 saatlik gezinti benim için rüya gibiydi. Sazlıkların arkasında görülen başı karlı Erciyes Dağı manzarası ise bir başka güzeldi. Sazlıklar arasındaki kuş yumurtalarını taşıyan yuvalar, deniz yılanlarının dansı nefesimizi kesti. Yılanları ürkütmemek için resim çekemedim ama aklım oralarda kaldı. 300 farklı kuş türü ve binlerce canlıya ev sahipliği yapan bu eşsiz parkta sandallarla yaptığımız sazlık turu sonrasında değişik duygular içinde Kayseri'ye döndük.

Akşam yemeği için bizi bekleyen sürpriz Kasap Mustafa idi. “Sadece Kasap Mustafa'da"Fırınağzı" yemek için bile Kayseri'ye gidilir” diyenlere hak vermemek elde değil.  Eskişehir toprağından yapılan geniş kaplarda erkek kuzu etinden yapılan bu yemek odun ateşinin buharında pişiyor. Yemek için bir gün önceden sipariş vermek gerekiyor. Çünkü fırın ağzı boyutuna göre üç ya da altı saatte pişiyor.  Gerçekten efsane bir yemek.

Gezimizin son günü serbest günümüzdü. Kayseri’ye gidip de eli boş dönülmeyeceğini takdir edersiniz. Doğru Kapalı Çarşıya yöneldik biz de. Elimizde mantı, pastırma, sucuk, çemen, baklava ve baharat paketleri ile istemediğimiz kadar alışveriş yapıp Radisson Blu Kayseri otelimize döndük.

Beklemediğim kadar keyif aldığım, yeni keşifler yaptığım, tadına doyamadığım bir gezi oldu Kayseri şehri. Ülkemizin ne güzel yerleri var. Ne kıymetli topraklarda yaşıyor, ne derin kültürleri taşıyoruz geçmişten. Kıymetini bilelim, hep birlikte keşfedelim.

Kayseri mutfağı tariflerim için lütfen izleyin beni!

 

 

Baglan veya Yeni Kayit

fb iconLog in with Facebook