Menu

Content

Slow Cheese Bodrum II. Uluslararası Peynir Festivali

Son zamanlarda giderek daha çok duymaya başladığımız bir kavram var: Slow Food. Peki, nedir bu “Slow Food”? 27 sene önce İtalya'da başlayan, herkesin “iyi, temiz, adil” gıdalara kolayca ulaşmasını sağlamak üzere kurulan ve 160 ülkede destekçisi olan bir organizasyon aslında. Bir ayağı ya da destekçisi de BODRUM YAVEŞ GARİ isimli gönüllülerden oluşan bir grup. Ben de bu grubun gönüllüsüyüm. Bu sene bu grubun düzenlediği ve 2-5 Mart tarihlerinde Bodrum ve Milas’ta gerçekleşen “Bodrum II. Uluslararası Slow Cheese” festivalindeydik. İstanbul'dan davet ettiğim 10 blogger arkadaşıma bu festivalde ev sahipliği yapmaya çalıştım.

Slow Food Yaveş Gari Bodrum Yerel Grubum, 150 gönüllü üyesi ile 2013 yılından beri; “iyi ve doğal beslen; gıdana sahip çık” diyerek, çeşitli etkinliklerle (mandalina, memecik zeytini, Lokum Pilavı, Muğla tarhanası, Gambilya baklası gibi) unutulmaya yüz tutan lezzetleri gözler önüne sermeye devam ediyor. "İyi” gıda mevsiminde tüketilen, lezzet ve besin değeri en yüksek seviyeye ulaşmış taze gıdalardır. "Temiz" gıda genetiği ile oynanmamış, kimyasal içermeyen yiyecekler, "adil" gıda, üretenin emeğinin karşılığını alabildiği, tüketicinin de erişebileceği fiyata sahip gıdalardır.

İşte bu doğrultuda sıra "peynir"deydi. Yemeği tatmada, değerlendirmede, sunmada ve yapmakta usta 10 yemek ve mekân blogger’ı bir araya gelince, etkinlik uluslararası bir festival, konu peynir, yer de Bodrum olunca insan nasıl heyecanlanmaz ki? Üstelik sadece bir şeyler tatmak, tattıklarımızı değerlendirmek değildi konu. Daha derin, daha anlamlı bir yola katkıda bulunmaya çalışacaktık. Festival Türkiye’nin farklı yörelerinden gelen ve bazıları kaybolmaya yüz tutmuş süt ürünlerini, üreticileriyle birlikte tüketicilere ulaştırmayı hedefliyordu. Türkiye’nin tüm bölgelerinden toplam 22 peynir ve yoğurt üreticisi 111 farklı ürün çeşidiyle karşımıza çıkacaklardı. Bizler; yerel üreticilere destek olma, yok olma ihtimali olan lezzetleri canlandırma, ortaya çıkarıldığında ne kadar uzun bir “peynir” çeşidi listemiz olduğunu herkese yayma görevini de üstlenmiştik.

Ne yazık ki ilk gün bizler için hazırlanan program hava şartlarından dolayı biraz sekteye uğradı, Whiskey Travel'ın bizlere tahsis ettiği muhteşem servisi ile ta Muğla’ya kadar uzanmışken yoğun yağış nedeni ile Menteşe pazarında yerel peynir üreticileri ile tanışıp yöresel peynirlerini tadamadan kendimizi Muğla Esnaf lokantasında bulduk. Lezzetli yemekler yedik ama en önemlisi samimi, içten çalışanlarını tanıyıp, misafirperverliklerine bir kez daha şahit olduk. Eski sokaklar, eski evler ve sıcak insanları tanıyıp bir kez daha "yurdum insanı"nı alkışladık.

Festivalin 1. günü ikinci etap Muğla Müzesi idi. Eskiden cezaevi olan ilginç bina şimdi müze. Müze, 1992 yılında Kaklıcatepe'de yapılan kazılardan çıkarılan 5-9 milyon yıl önceki yaşamış olan canlıların fosillerinin 1994 de sergilenmesi ile ziyarete açılmış. Türkiye’de ilk Doğa tarihi müzesi burada bulunmakta.

Müze çıkışında Muğla Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Başkanlığında Sn. Atilla Küçükalan, Taner Mercan ve ekiplerinin bizler için hazırladığı Yerel Tohum merkezi ve yerel tohum konusunda bir sunum izledik. Muğla’nın yerel tohumların gelecek kuşaklara aktarılması için girdikleri çabalardan bahsedildi. Her yörenin kendi tohumunu kendi toprağında yetiştirmesi ile endemik yapının korunacağı, GDO'lu tohumların tehlikesinden bahsedildi. Daha sonra Muğla Yerel Tohum Merkezi gezildi. 300'ü aşkın yerel tohum olan "Dışarıdan küçük ama içeriden büyük" denilen bir yer burası. Hedefleri Muğla yöresine ait yerel sebze ve meyve çeşitlerinin üretilerek çoğalması, tohum örneklerinin toplanması ve gelecek nesiller için koruma altına alınması. İlk kez yerel tohum merkezini kuran bir büyükşehir belediyesi olarak burada hem bitkisel zenginlik belirlenecek hem de bu genetik mirası bozulmadan gelecek nesillere aktarılacak çalışmalar yapılacak. Koruma altına alınan yerel tohumlar teknik personel tarafından kontrollü olarak çoğaltılıp ücretsiz halka dağıtılacak. Bu konuda halktan da katkı ve destek bekleniyor. Bu gerçekten çok önemli bir konu. Lütfen bu paragrafı bir kere daha okuyun. Yapılan iş büyük bir iş, büyük bir emek, hem ülkemizin hem çocuklarımızın geleceği için.

Festival katılımcısı geleneksel peynir üreticileri ile tanışma ve festivalin açılışına gitmeden önce pusula Gökova körfezindeki muhteşem Akyaka'yı gösterdi. Bir görenin bir daha dönmek istemediği, tek tip mimari zorunluğu olan kasaba Nail Çakırhan tarafından tasarlanan meşhur Muğla tarzı ahşap ağırlıklı evlerle bezeli. Vaktin geç, havanın soğuk olmasına karşın önce bir Nail Çakırhan evi gezildi ardından sahil keyfi yapıldı. Sonra ver elini Atatürk Kültür Merkezi. Sıra katılımcı peynircilerle tanışma,  o muhteşem peynirlerinden tatma ve kendilerinden bilgi almadaydı. Akdeniz, Doğu Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Marmara bölgelerinden sayısız katılımcı ile tanıştık, peynir yapımı hakkında bilgilendik.

Sinem Toktay'dan Divle Obruk peynirinin Karamandaki mağarasından çıkan, Türkiye’nin tek küflü peynirinin olduğunu, Samsun Bafra’dan Avni Koparan'dan manda peyniri yapımını, Mustafa Döğen'den Çorum Kargı Tulumu, Ali Büke'den şırdan mayası ile ürettiği Denizli Beyaz peyniri ile Teneke ve Deri Tulumu yapımı ile daha adını sayamadığım sayısız yöresel katılımcıdan  peynirle ilgili aldığımız bu bilgiler çok ilginçti.

Festivalin birinci günü yoğun ama bol peynir tadımlı geçti. Otelimize doğru yola çıkarken 2.gün için program da belirlenmişti. İzleyin lütfen.

 

 

Baglan veya Yeni Kayit

fb iconLog in with Facebook